Yazar :
Erol Köktürk, Erdal Köktürk
Özet :
Ülkemizde kentleşme konusu, geleceğimiz açısından belirleyici bir olgu olma özelliğini sürdürmektedir. Kentleşmenin boyutları, niteliği ve kentlerimizin bugünkü durumu, yeni modeller ve uygulama araçları üretmeyi zorunlu kılmaktadır. Yeni bir planlama temeline dayalı, yeni bir kentleşme sürecinin başlatılması yaşamsal bir önem taşımaktadır.
Ülkemiz koşullarında, 1956 tarihli İmar Yasası ve değişikliklerinden başlayarak, son 50 yılda yaşanan pratik, sürecin “bütünsel” olarak kavranmasını da gerektirmektedir. Planlama-Arsa Düzenlemesi-İmar-Altyapı ve Ulaşım sürecinin bütünlüğünün tüzel olarak temellendirilememiş olması, kentlerimizin bugünkü duruma gelmesinin en önemli nedenidir. Özellikle de imar planlarının uygulanmasının, planlama süreciyle eklemlenmemiş olması, kendi başına, kopuk bir süreç olarak algılanması uygulamada sorunlar yaratmıştır.
Cumhuriyet Dönemi “İmar Yasaları”nda “arazi ve arsa düzenlemesi” konusu, ele alınışındaki yetersizlik yüzünden pek çok tartışmalara ve olumsuz gelişmelere neden olmuştur. Taşınmaz mülkiyeti sistemimizi düzenleyen kuralların da zorlamasıyla, eşit orantılı toprak kesintisi ilkesine dayanan arsa düzenlemeleri uygulanamaz duruma gelmiştir.
Öte yandan, arazi ve arsa düzenlemeleri, anayasadaki “eşitlik” kuralına uygun bir içerikle de ele alınamamıştır. Bu yüzden, ülkemizde son 50 yılda (1956-2006), kesintilerle de olsa uygulanmaya çalışılan, adına “hamur kuralı”, “tarla kuralı”, “şuyulandırma” gibi çeşitli isimler takılan arsa düzenlemesinin, anayasanın eşitlik kuralı yanı sıra, mülkiyet hakkına ilişkin kuralında yer alan sosyal bağlayıcılık temelinde yeniden ele alınması gerekmektedir.
Son 10 yılda neredeyse 10’dan fazla imar yasası taslağı kamuoyunda tartışmaya açılmıştır. Bu taslakların hiçbirinde arsa düzenlemesi konusu “köktenci” bir şekilde ele alınamamıştır. Ülkemiz Harita, Tapu ve Kadastro Sektörü bu konuda ciddi bir üretimsizlik örneği sergilemektedir.
Diğer ülkelerdeki örneklere bakıldığında, arsa düzenlemesinin Alman İmar Yasası içinde eşdeğerlik ilkesi temelinde ve 40 maddede düzenlendiği; Lihtenştayn’da özel yasası olduğu görülmektedir. Buna karşın, Türkiye’de arsa düzenlemesi konusunun İmar Yasasının bir tek maddesinde düzenlenmeye çalışılması, maddenin paragraf sayısı çoğaltılarak çözüm aranması, yaklaşımların yetersizliğini göstermektedir.
Oysa “arsa düzenlemesi”, kent planlarının ve planlama sürecinin ayrılmaz bir boyutu olarak ele alınmak ve modellenmek zorundadır. Bunun için, halen yürürlükte olan ve uygulama kabiliyetini yitiren “eşit orantılı toprak kesintisi” ilkesine dayalı arsa düzenlemesi yerine “değer eşitliği” ilkesine dayalı “eşdeğerlik” ilkesi temelinde yeni modellemelere gereksinme vardır.
Bildiride, arsa düzenlemesi, eşdeğerlik ilkesi temelinde açıklanmakta ve ülkemizde var olan modelin kökten değiştirilerek, eşdeğerliğe dayalı yeni bir modelin yasallaştırılması üzerinde durulmaktadır.
Avrupa koşulları ve özellikle de imar tüzemizin esinlendiği Almanya koşulları ile karşılaştırmalı olarak, yeni bir modelin önemli öğeleri ortaya konulmaktadır.
Anahtar Kelimeler :
Eşdeğerlik İlkesi, Arsa Düzenlemesi, Planlama, Düzenleme Ortaklık Payı, Eşitlik-Eşdeğerlik, Türkiye Koşulları
Kaynak :